YAKISINI DAĞLARA, RENGİNİ DİCLEYE VEREN SES: DILJEN RONÎ
KURDSHOW/ DILJEN RONÎ
Sarp bir coğrafyanın gökyüzüne doğru uzanan yeşilliği içinde ve yeşilliğin sularına serinliği düşen asi renkli ışıl ışıl sabahları olan bir yerden alır köklerini Diljen.
Yıkımın, kan, gözyaşı ve acının eksik olmadığı bu topraklarda söylenmesi gerekenin etkisini göstermesi için ayakları yere basan bir şekilde telaffuz edildiği bu kızgın yıllarda ardımızda kalanlar kadar ulaşacaklarımıza dair de söylememiz gereken o kadar çok şey var ki…
Yıkım ve yaratım kaosunda tıpkı köklerini aldığı toprakları gibi derinden tok ve duygu nehrinden geçen sesiyle yankısını dağlara rengini Dicle’ye akıtarak bir uzun yolculuğa hazırlanarak söylüyor Diljen…
Kalbine dokunur her şey sanatçının, kalbinde kıvılcıma dönerek. Hele şiirle, nota ile eğiliyorsa tepeden tırnağa sese kesilir. Kalbinin hassasiyeti adına yansımıştır, içten dokunup içten söyleyişinden ve yanışından. “ Were” derken ki çığlık çığlığa samimiyetinden anlarsınız. Ama onun yüreği aydınlığa koşar. Çünkü umuda gebedir Diljen RONÎ’ nin melodileri.
Yakın bir zamanda çıkan albümün adı “Çend Gotinên Evînê” yani ”Aşka Dair Birkaç Söz“, albüm 10 parçadan oluşuyor. Aşk eksenli eserler topluluğu bir üçgene yerleşiyor, hüzün, duygu ve hareketli melodilerin dokunuşuyla. Kısa bir zaman dilimi ama iddialı eserlerle müzikseverlerle buluşan bu albümün sahiplenileceğine inanıyoruz.
Diljen RONİ’yi bulduk hem kendisini hem de albümü daha iyi anlamak adına keyifle gerçekleştirdiğimiz bu söyleşiyi olduğu gibi sunuyoruz sanatseverlere…
1-Sevgili Diljen; Şekillenen sanatsal yürüyüşünüzün geçmişi hakkında bize bilgi verir misiniz? Diljen RONÎ kimdir normal hayatında ve sonra sanatsal hayatında… Onun sanatsal kişiliğini şekillendiren faktörler ve bu yolculuğu ciddiye almasını doğuran etkenler nelerdir?
– İlk bağlama çalışımı hatırlıyorum henüz 12 yaşındaydım. Nota ve şan eğitimi almadan başladığım bu yolculukta hep tek başınaydım ve zorluklarını bilmeden giriştim bu işe. Aslında bir kademe işiydi, her seferinde önüme yenilikler çıkıyor ve bu yeniliklere yoğruluyordum çoğu kez, o zaman ortaya farklı bir renk çıkıyordu hem benden hem de yeniliklerden. Bağlama da çaldığım ilk ezgi “Bingol şewitî” oldu. Sevincim çaldığım ezginin içeriği ile ne kadar ters duygulanım olsa da bir şeyler başarabilmenin mutluluğu vardı ve o gün belki defalarca çaldım aynı ezgiyi… ilk böyle başladım ve bende yeni bir parça daha çalma isteği doğurdu, parçalar çoğaldı, bazen kaç parça çalabiliyorum diye sayımlar bile yaptığım olurdu. Sonra kendi ezgilerimi yapmaya başladım. İlk başta yaptığım her ezgi dinlediğim diğer parçalara çok benziyordu. Sonra aşık oldum, duygulandım, kendi aşkı mı anlattım, yaşadım, hissettim ve hislerim hiçbir melodiye benzemiyordu. Bu parçalar gitgide arttı. Artık bana ait olan eserler vardı.
Aslında üniversite yıllarıydı müziğe bağlanmamı sağlayan, çünkü derinden etkileyen ilklerimi o zamanda yaşamıştım. ilk hüznüm, ilk aşkım, ilk ayrılışım, ilk yazışım ve ilk bestem, aşka dair tüm ilklerim üniversite zamanında oldu. Beni benden alan, uzaklara götüren, artık yaşamdan öte olan bir yalnızlığın karanlığına gömülmüş bir yüreğin ilk ağlayışlarının tınılarıyla başladı her şey. Hissettim ve çaldım… Çalarken ağladım. Ağlarken çaldım ve yazdım. Her ağlayışım bir isyan oldu. Adı ne olursa olsun bu yüreğimin bir isyanıydı, soyadı ise “Çend Gotinên Evînê”.
2- Buraya kadar gelebileceğinizi tahmin etmediğinizi ifade etmişsiniz bir röportajda biraz açar mısınız..?
– Cizre de ilk bağlamayı elime aldığımda müzisyenliğin ruhunu taşımayı bırakın bir kenara daha o zamanlar Kürtçe müzik nedir bile bilmiyordum. O zamanlar Şıvan PERWER ve bazı dengbêjleri duymuştum sadece. Yaratıcılığın ilk adımını müziğe olan ihtiyacımdan attım galiba. Isınmak için yakacaklarımız benim için bağlamamın teknesi , balık tutmak için kullandığımız misina ipleri telleri, inşaatlardan arta kalan paslı çiviler de kulakçıkları oluyordu. Minik parmaklarımla vurduğum her ses yeni bir heyecan yaratıyordu ve beklide ileride gelecek melodileri müjdeliyordu ama o an çocukluğumun hiç olmamış oyuncaklarına bir yenisi ekliyordum sadece. İnsan yaşamının bile geleceğini tahmin edilemeyen bir coğrafyada çocukluğum geçti. Çoğu kez yaşamak için direndim çoğu kez mutlu olmak için oyuncak yaptım. Herhangi bir Cizre akşamında gökyüzünü aydınlatan ışıklı mermiler bile oyuncak gibi oluyordu çoğu kez. Artık kurşunların alışılmışlık gibi doğal geldiği bir zamanda beni müzik aletleri yapmaya iten duyguların ne olduğunu bilemiyorum açıkçası. Belki de olanaksızlıklardan doğan bir ihtiyaç, belki de ezilmişliğe karşı çocuksu bakışımlarımdaki isyan melodileriydi. Tahmin etmedim. Ama şuan Kürt müziğine bir eser vermenin, ufakta olsa bir katkı sunmanın mutluluğunu yaşıyorum.
3-Bir yanınız dağlara bir yanınız ovaya bakıyor dağ ve ovanın müziğinize ilhamınıza ve yaratıcılığınıza yansıyışı hangi biçimlerde kendisini gösterir?
– Sabahın ilk saatlerinde güneş daha akşamdan kalan soğukluğunda ilk sıcaklığını verirken Cudi Dağına, evinin balkonundan ruhunun en derin köşelerine kadar işleyen, seni anlatan, yüreğinden çıkan ilk tınılardır bu besteler. “Narinsin ey narin, dağların narinisin ey narin ey narin…” Dengbêjlerimizin bir düğün halayının yorgunluğu üzerinden, botan şivesiyle söyledikleri stranlardır, tarihin tüm yaşanmışlıklarıyla, destanlarıyla, aşklarıyla melodilerle dinlemektir ilham. İlham kaynağı olabilecek o kadar çok şey var ki sadece bunları yazabilme ve besteleyebilme yeteneğinin ve birikiminin olması gerekiyor. Sanırım birde aşık olmak gerekir. Aşık olmadan, aşk parçaları yazamazsınız. İnandırıcılığı ve hissiyatı olmaz çünkü. Hisler ve hüzünler sizi ayrı diyarlara götürür ve geri geldiğinizde size büyük bir dünya sunacak kadar hem çok şey bırakabilir hem de çok şey götürebilir. Tüm bu yaşadıklarınız sizde birikim yapar ve bir gün gelir artık patlama noktasına geldiğinizde tüm öfkenizi, hüzünlerinizi, acılarınızı bir kağıda dökersiniz ve sonra uzun bir müddet sadece çalmak ve hüzünlenmek için çaldığınız bağlamanızdan o gün farklı size ait özgün tınılar ortaya çıkar. O kadar yürekten söylersiniz ki haykırışınız besteler kendini. Evet haykırış… benim bestelerimde olduğu gibi bir isyanın adıdır, tüm zamanlardan yarım kalan ve tüm zamanlara yayılacak olan bir ad.
4-Bütün sanatın merkezi aşk, sevgi, ayrılık, acı, ölümdür. Söyleneler ve söylenmeyenler, söylenmesi gerekenlerdir bu konularda… Diljen Roni de aşka dair birkaç söz söyledi. Eksik kalan bir şeyler mi var. Eksik kalan ve söylenmesi gerekenler nelerdi sizce… Yâda bunca söylenin ardında Diljen Roni nin farklı söylediği nelerdir? Diljen Roni bunları söyleyebildi mi bu albümünde?
-Aşk, hiç sönmeyecek bir yangının etrafında sınırsız ritimlerle dans etmektir. Bizde farklı ritimlerle Susana TAMARO’nun dediği gibi yüreğimizin götürdüğü yere gidiyoruz. Hiç tamamlanmayacak bu ritimler, hep eksik kalacak, her yeni çıkan ezgi, her yeni çıkan şiir duygularımızı farklı renklere boyayacak. 7 nota ve milyonlarca parça. Bunun tarifini yapmak çok zor. Müzisyen olarak kendimi sözlerden çok melodilerle ifade edebiliyorum. Duygularımı, hüzünlerimi ve aşklarımı bu şekilde daha iyi yansıtabiliyorum. Her ezgide kendimden bir şeyler buluyor, her eksilikte kendimden yeni bir şeyler katıyorum, ama bitmiyor ve bitmeyecekte. Bu yüzdendir galiba yüreğimde cehennemi soğutan, yarım kalan duygularımın terk edilmiş yanı, bu yüzdendir galiba kurşunlanmış gecelerimde yazdığım aşka dair isyan şiirleri, bu yüzdendir galiba bu son melodilerimin yarım kalan geçmişleri… Diljen Ronî aslında aşka dair çok ufak bir şey söyledi, yakında devamı da gelecektir.
5-Kürt müziği modern müzikle oldukça bir gelişim seyri kazandı. Albümün de bu kategoriye giriyor.. Genel anlamda Kürt müziği modernleşebildi mi bu amaç ne kadar yerine getirildi. Şimdilerdeki modern müziğin neresindeyiz… Çağcıl dünya hakları ile bizim modern müziğimiz arasındaki benzerlikler ve farklar kısaca olsa nelerdir?
– Genel anlamda Kürt müziği modernleşme açısından büyük ilerlemeler gösterdi. Bu ilerleme özellikle Kürt insanının dili,kültürü ve edebiyatı için yaptığı mücadelelerin birer sonucudur. İletişimin bu kadar hızlı olduğu bir çağda yaşamak ta müziğimizin önünü açmaktadır. Müziğin evrenselliğine inanan bir insanım. Kürt müziğini dünyaya tanıtımında yetersiz kalışımızda bir gerçek ve kesinlikle olması gereken yerde değiliz. Umutluyum. Ama çok çalışmamız gerekiyor. Bir yandan müziğimiz büyük bir ivme kazanırken bir yandan da klasikleşmiş tınıların tekrarını çok yaptık, kaliteden çok içimizdeki arabesk sıradanlığıyla boğulduk. Kürt müziği dünya çapında tanınmalı ve dinlenilebilinmelidir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde Kürt müziğinin yolu açılacaktır.
– Kürt müziği de artık yavaş yavaş batı müziğinin etkisine kapılıyor. Bu iyi mi kötü mü tartışmak gerekir. Ama yeniliklere çok ihtiyacımız var. Kürt müziğinde neden pop caz ve rock olmasın ki. Bu formatlarla bizim geleneksel müziğimiz ile birleştiği zaman ortaya çok daha farklı ve güzel tarzlar çıkar. Bu da zenginliktir.
– Size albümümden bir örnek vereyim. Navê Keçikê adlı parça da hipop formatında okuyor Miradê KINÊ. Biz sadece bu vokalin altına ritim ekledik. Şuan dünya çapında büyük bir ilgi gören hipop tarzı, aslında Kürt müziğin de çok eskilerden beri bu formatta eserlerin olduğu ortaya çıkıyor. Demek istediğim şey Kürt Müziği aslında günümüz modern müziğinin tarzlarını çok önceden taşıyor olmasıdır.
6-Diljen RONÎ bu güzel yorumuyla geç kalmışım gibi bir düşünce içinde midir?
– Aslında biz her şeye geç kalmış bir toplumuz. Şartlarımız, bir insanın yaşayabileceği standart koşullarda olmadığı gibi, istemlerimizde geç kalmaya mahkum kalmıştır. Benim geç kalınmışlığımın beklide temel nedeni buydu. Günümüz koşullarında artık daha rahat bazı imkanlara sahip olabiliyorsunuz. Bu hem ekonomik hem de sosyal koşullarda ki iyileşmeden kaynaklanıyor. Bunun dışında Kürt sanatçıları artık daha rahat koşullarda eserlerini sunabiliyorlar, festivaller yapılıyor, konserler verilmeye başlanıldı, kültür ve edebiyat etkinlikleri olmaya başladı. Tıp fakültesinden sonra çalışmaya başlamamda bir anlamda bu albüm sürecini daha rahat ve hızlı ilerlemesini sağladı. Evet geç kaldım diyebilirim ama sadece bugünün değil, geçmişten yarım kalan duygularımı da yansıtıyor bu albüm. Bir nevi olsa da geçmişin telafisini yapmaya da çalıştım.
7- Bir röportajınızda albümden vazgeçecek kadar zorluklar ve engellerle karşılaştık demişsin çalışmalarınızın sürecinde? Bunları somutlaştırmanız mümkün mü?
– Sadece İstanbul da geçen günler yeterli olabilir. Teknik konularda bazı sıkıntılarımız oldu. Stüdyo çalışmaları çok zorlu ve titizlik isteyen bir çalışmadır ve zorlukları da beraberinde getiriyor. Yaklaşık 2 ay boyunca gece gündüz çalıştığımız anlar oldu. Bizi en çok umutsuzlaştıran ve hatta vazgeçirmeye kadar götüren şey müzik dünyasının sanatçıyım diyen ama ekonomik rantlar peşinde olan insanlarla karşılaşmak oldu. İlk defa karşılaştığımız bu durum karşısında umutsuzluğa kapılmamak elde değildi. Biz sanat için gitmiştik karşımızda sanata dair popülaritesi olan tefeciler çıktı maalesef. Tabi ki bu durum çok üzücüdür. Sanata dair yaptığınız çalışmaların değeri, ekonomiye dair yaptığınız çalışmaların sanatsal değerinden çok daha değerlidir diye düşünüyorum. Ben bestelerimi bir albüm yapacağım diye yapmadım, bir albümle süslenecek kadar değer biçtiğim bestelerim vardı ve bu besteleri birleştirip bir albüm yaptım. Sadece albüm yapmak için yapılmış besteler sanatın sıradanlaşmasını ve yerinde saymasına sebep olur.
8-Kürt müziği gelişmişliğinin neresinde bir tıkanıklığı yaşıyorsa soluklanmayla sıçrama birlikteliğini aynı paralellikle yaşaması için neler yapılmalı?
– Daha öncede söylediğim gibi, müzik evrenseldir. Kürt müziğinin de bu evrensel normları yakalaması gerekir. Sonuçta Müzik Kültürü, coğrafyanın, toplumun ve yaşanmışlıkların bir yansımasıdır. Bu anlamda Kürt müziğinin çok zengin bir kaynaktan beslendiğini ve yapılacak doğru çalışmalarla bizim müziğinde evresel normları yakalayıp bunun bir parçası olabileceği kanısındayım. Bunun içinde müzisyenlerin bu kaynaklardan beslenmesi gerektiğini, bu coğrafyada yaşanılmış aşkları, hüzünleri, isyanları, yaşanmışlıkları kendi özlerinden uzaklaşmadan yeni eserler yapmayı başardığımız zaman, Kürt müziğinin önünün açık olacağı kanısındayım.
9- Diljen RONÎ’nin aşka dair sözleri olurken aşka dair sanatsal bakışıyla tanımını merak ediyoruz melodiye giyinmiş sözlerinden ziyade… Dağlara sırtını dayamış ve ovalara bakan Diljen RONİ’nin aşka bakışı… Günümüz aşklarını eksikleri ve olması gerektiği biçimde yorumlayışı…
– “Hüznün yalnızlığındayım şimdi, yanaklarımda tuz birikintisi, oysa ben de bilirdim aşık olup yalnızlığı ertelemeyi. Ama çöplüklerde cesetleri bulunurken insanlarımın, Aşk yaşanmıyor ki !!!” Titrek akşamlardan kalan, sigara dumanında söndürülüp tekrar yakılmış bir yaşam çizgisindeyiz. Bu yaşamı son kelimesine kadar yaşanacak kadar değerli kılan bazı temel ögelerimiz vardır, bunlardan bir tanesi aşktır. Acısı ve sevinci ortak olsa da, aşkın kişisel olduğuna inanırım. Benim için önemli olan birikimi ve kültürüdür. Aşkı değerli kılan yaşanılanlardır. Tabi ki bunun içeriği de önemli. Bazen bir insanın gözlerinde buluruz her şeyi, bazen de bizi yalnızlaştıran bir özlemde, bilemiyorum bunu tarif etmek zor. Her insan yaşadıkları ve birikimiyle aşka farklı bir bakış açısı getirebilir. Biz sanatçılar duygularımızı melodilere ve sözlere dökerek daha iyi ifade edebiliriz. Kendimi bu şekilde daha iyi anlatabiliyorum. Bu albümde yer alan melodiler de aşkın, hüznün şifreleridir. Bazı notalarında yüreğin isyanı, acısı ve özlemi, bazı notalarda ise sevgi vardır.
10- Önümüzdeki zaman zarfında Diljen RONİ’nin projeleri nelerdir?
– İlk etapta klip çekimi için bazı çalışmalar yapmaya başladım. Bunun dışında bazı TV programlarına katılacağım. Dinleti ve konser etkinlikleri için de önümüzdeki günlerde düşünüyorum elbette.
– Ayrıca bana kendimi ve albümümü anlatma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.